Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat - Stefan Zweig // Kitap Yorumu

Mayıs 30, 2016

Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat



Orijinal Adı:  Vierundzwanzig Stunden aus Dem Leben Einer Frau

Yazar: Stefan Zweig
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı71

Çeviri: Mahmure Karaman

Puan: 5/5

Zweig bu novellası’nda bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikâyesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür. Yapıtı için mekân olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera’sını seçen Zweig, 1920’li yılların sonlarında Avrupa’nın “kibar” tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker.


Sanırım artık her kes Stefan Zweig'i ne kadar sevdiğimi anlamıştır. Bu yazarın okuduğum üçüncü kitabı oldu. Yine her sözüne aşık olarak okudum diye bilirim. Daha önce de söylediğim gibi bu yazarın kitaplarını okurken yalnızca bir kitap okuyormuşum gibi hissetmiyorum. Sanki hayatdan bir parça yaşıyormuşum gibi hissediyorum.

Stefan Zweig bu kitabında bir kadının hayatını değiştiren 24 saati en masum, dürüst şekilde anlatıyor. Okuduğum diğer Zweig kitapları gibi bu kitap da beni kendinde hapsetdi.


Tutkunun en yüksek halini anlatan yazar her sözünü kafamda canlandıra bildiğim bir kitabıyla yine beni etkisi halinde bıraktı. 

Riviera kıyısında bir pansiyonda yaşanan olaydan sonra genç bir adam hiç sorgulamadan aşığıyla kaçan bir kadını sonuna kadar korurken kendisi bile bilmeden başka bir kadının güvenini kazanmıştı. Öyle ki bu kadın hiç tanımadığı bu genç adama hayatını değiştiren yirmi dört saati anlatacakdı.

Hikayenin konusunun başka bir yöne doğru gideceğini hiç düşünmemiştim. Başlarda kitabı okurken konunun yalnız tüm cesaretini toplayıp ailesini arkasında bırakarak genç bir adamla kaçan kadının etrafında döneceğini sanmıştım. Ama tabii ki de öyle olmadı. Yazar yine farklı yönden bir olaya geçiş yapmak için böyle bir konuya değinmişti.

Tutkunun nasıl insan bedenini esir alıp, tüm aklımızı sıra dışı bıraka bileceğini gördüğümüz bir kitabı okuyoruz. 

Sonundaki olayı kitabı okudukca tahmin etdim. Belki de yazar insan bedenini esir alan bu günahkar hisslerin hiç bir zaman bitmeyeceğini göstermek istemişdir. Bu yasak hisslerin hiç bir zaman değişmeyeceğini bize en yoğun şekilde göstermişdir. 


Kitabın incecik olduğuna aldanmayın sakın, yazarın diğer kitapları gibi yine içinde büyük bir olayı barındırıyordu. Eğer hâlâ okumadıysanız okuyun derim. 

You Might Also Like

0 yorum